30 Ocak 2015 Cuma

YÜKSELEN TREND - AMBALAJDA TASARIMIN GÜCÜ

Drink techmarket dergisi - Ocak 2015






Endüstriyel Tasarımcı / Trend Danışmanı
Uygulamalı Fütürist (Applied Futurist)

@trendssoul

Sayfa güncelleme tarihi : 10.01.2016

20 Ocak 2015 Salı

YÜKSELEN TREND - AMBALAJDA TASARIMIN GÜCÜ

DRİNKTECHMARKET DERGİSİ TREND RÖPORTAJI

1) Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

M.Ü. Endüstri Ürünleri Tasarımı mezunuyum. Aynı okulda “Trendlerin ve Dönemsel Eğilimlerin Ürünlerin Strüktürel Yapılarına Etkilerinin Kullanıcı Elektroniği Sektöründe İncelenmesi” konulu tezim ile yüksek lisans yaptım.
17 yıldır endüstriyel tasarımcı olarak çalışıyorum. Çeşitli üniversitelerin Endüstriyel Tasarım Bölümlerinde yarı zamanlı öğretim üyesi olarak çeşitli dersler verdim. İçinde Ambalaj Sektörünün de bulunduğu birçok yarışma ile projede danışma kurulu ve jüri üyelikleri yaptım/yapıyorum. Halen çalışmakta olduğum firmada “sanayi-üniversite işbirliği” projelerinde proje yürütücüsü olarak görev yapıyorum. Profesyonel iş hayatımın yanı sıra dergilere trend uzmanı olarak makaleler yazıyorum.

2) Önümüzdeki dönemde ambalaj sektöründe hangi trendler öne çıkacak?

Global ve yerel trendlere bağlı olarak hızla gelişen/değişen ambalaj tasarımlarında geleneksellik, kişiselleşme, sağlıklı yaşam, eko yaşam, sürdürülebilirlik, sınırlı üretim, yeni satın alma, yalınlık-dinginlik-spiritüalizm, augmented reality (arttırılmış gerçeklik), dijitalleşme ve benzer trendler önümüzdeki yıllarda da sektöre yön vermeye devam edecek.

Ancak günümüzde, ambalajın salt görsel/estetik bir unsur olmasının ötesinde, faydacı bir eylemi barındırmasının da beklendiği bir aşamadan geçiyoruz. Ambalajların sadece içeriği kavraması değil fakat  “içeriği doğrulama” öğesi olarak da tüketicide bir güven algısı yaratması isteniyor. Yukarıda saydığım trendlere uygunluğunu, tüketicide güven algısı yaratabilecek değerlerle birleştirebilmiş olmak ya da olmamak, bir ambalajın başarısını değerlendirmek için en önemli kriter olarak kabul ediliyor.

3) Sağlıklı yaşam ve sürdürülebilirlik trendlerinin ambalaj sektörüne yansıması hakkında neler söyleyeceksiniz?

Yukarıda saydığım sağlıklı yaşam ve sürdürülebilirlik trendleri, bir pazarlama mottosu olmanın dışına çıkmalı ve sadece insanlık değil bütün bir canlılar alemi olarak geri dönüşü olmayan, toptan bir yok oluşa giden yolda olduğumuzun idrakine varmalıyız. Bu artık bir sır değil; falcılık hiç değil, bilimsel olarak ispatlanmış bir süreç. Bu konuda ambalaj sektörüne de ciddi görevler düşüyor. Ambalajların salt ürünü pazarlaması değil, sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşamı desteklemesi için tüketiciyi bilinçlendirmesi, radikal mesajlar içermesi de bekleniyor. Raflarda rekabet edebilecek kadar herhangi bir/birkaç trende uygun, içeriğinin doğruluğu ve güvenirliği konusunda tüketicide olumlu yargılar da uyandırabilen bir ambalaj, pazarlama anlamında elbette mükemmeldir, en önemli kriteri aşmıştır fakat yeterli değildir bence. Ambalaj, tüketiciye sağlıklı yaşam ve sürdürülebilirlik konusunda bir sorumluluğu olduğunu da hatırlatmalıdır. Bunu hatırlatan bir ambalajın, üreticisi hakkında hiçbir şüpheye yer bırakmayacağı da kesindir. Kendisine sorumluluğunu hatırlatan bir üreticinin kendi üzerine düşeni yaptığına güvenmek, tüketici için doğal bir tepkidir ve ürünü tercih etmesi son derece kolay olacaktır.  

4) Ambalaj sektörünün dünü, bugünü ve geleceği hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Ambalaj sektörü, değişen ve gelişen bir tüketici profili karşısında dünden bugüne en fazla farklılaşan, rakipleri arasında ön planda olma amacı ve gayretinin en yoğun yaşandığı sektörlerden biri. Ürünlere deneysel yaklaşan genç nüfusun algılarında yer edinebilmek için sınırsız sayıda marka ve ambalajları arasında, adeta tüketiciyle flört eden bir ilişki söz konusu. Ambalajın, tüketiciyi cezbetmesi ve bir arzu nesnesi olarak kendini ve içeriğini kabul ettirmesi gerekiyor.

Geçmişte sayılı markaların yarıştığı kulvarlarda bugün sayısız marka tüketiciye adeta bir sarhoşluk yaşatıyor. Fakat günümüzde iş sadece ambalajla bitmiyor çünkü genç nüfus için ambalajın cazibesi herşey değil, genç nüfus herşeye deneysel yaklaşıyor, ambalaj deneyiminin tamamlanabilmesi, içerdiği ürünlerde de bu büyünün devam etmesi için ambalaj ile ürün arasında tutarlı bir tavır gerekiyor. İçerilen ürün yaşanan tecrübenin tamamlanması için gerekli son adım, olmazsa olmaz bir şart. Bu durumu kavrayan ve ambalaj (kabuk) ile içeriğin uyumu  halinde yakalanacak büyük şansın farkında olan bazı firmalar, fiyatlarına hiç bakılmaksızın, özellikle gençlerin evlerine, tercihlerinin en üst sıralarından girmekteler…. Çünkü gençler, aldatılmayı asla hoş görmüyorlar.

5 Dünya ile karşılaştırıldığında Türkiye'nin ambalaj tasarımında geldiği nokta hakkında bilgi alabilir miyiz?

Daha önce de birçok ortamda yazılı ve sözlü olarak ifade ettiğim bir durum üzerinde duracağım. Ambalaj ülkemizde henüz özgün bir duruş kazanamamıştır. Ne yazık ki birçok sektörde, neredeyse bir ürün gerçekleştirme tarzı haline gelmiş olan ‘piyasada tutmuş olanı taklit etme’ anlayışı ambalaj sektöründe de baskın olarak hissedilmektedir. Trend araştırmaları ışığında ilerlemesi ve sonuçlanması gereken tüm süreçler, tam tersine, doğru sanılanı tekrarlama kısıtları içinde hapis kalmış, naif fakat kendine zarar verecek kadar da bilinçsizce sahiplenilmiştir.

6) Türkiye'nin küresel alanda daha rekabetçi olması için sektörün üzerine düşen görevler nelerdir?

Yapıcı fakat eleştirel olmaya çalıştığımın altını çizerek ancak tavsiyede bulunabilirim ki;  sektörün "farkındalık, inovasyon, tasarım, özgünlük, yaratıcılık, trendler..." gibi kelimelerin, kavramların  kullanıldığı süslü fakat teorik cümlelerden kurtulması, yaşamın tam içine girerek işlevsel ve ayakları yerde  olmaya ihtiyacı var.  Başarılı bir gölge, kaliteli bir kopya, öncü sanılan bir takipçi...  olmak ancak özgünlük derdi olmayan, ufku dar üreticilerin imreneceği bir mertebe olabilir. Burada şunu söylemek istiyorum: ambalaj da diğer bir çok ürün grubu gibi ülkemizde henüz trend araştırmaları sonucu ortaya çıkmamaktadır. Öncü olmanın yolu, trend araştırmaları kadar tüketici analizleri yapmayı da gerekli kılar. Hiçbir ambalaj patronun, tasarımcının veya ortaklaşa her ikisinin, sadece  kişisel zevk ve beğenilerinin bir çıktısı olmamalıdır. Somut verilerle elde edilmiş pozitif değerlerin üzerinde yükselen, her zaman geliştirilmeye açık kavramsal bir görünüşe ve hatta markasına özgü bir kişiliğe sahip olan ambalajlar üretebilmek, içeriğin belli, değişmez formülasyonlarının çok çok ötelerinde bir canlılığı, hareketliliği, farkındalığı gerektirir.     

7) Genç tasarımcılara ve endüstriyel tasarım okuyan öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?

Gençlerin en büyük eksiği araştırma yöntemleri gibi görünüyor. Çevrelerinden duyduklarından, dijital ortamdaki anlık veri girişlerinden o denli eminler ki kaynağını araştırmak, gerçek bilgi olup olmadığını doğrulamak  ihtiyacını bile çoğunlukla duymuyorlar. Saf değiller fakat her zaman çok aceleleri var, yarış içindeler. Bilginin google ile sınırlı olduğunu düşünen gençlerimiz çoğunlukta. Bu aslında doğru fakat google’da araştırma yapmayı da ciddiye almıyor, ilk 3 – 5 sıradan sonrasına bakmıyorlar. Oysa ki ilk sıralarda her zaman popüler ve çoğu copy-paste olan veriler vardır; birinci dereceden kaynak, bazen onuncu sayfada bile yer bulamıyor. Akademik tez yazmak bir yana, proje araştırmalarında kullandıkları yazılı veya görsel veriler bile çoğunlukla şüpheli kaynaklara dayanıyor. Panik içinde yaşıyorlar fakat haksız da sayılmazlar. Seçtikleri hedefe azim ve sabırla, hiç acele etmeden, panik yapmadan fakat planlı bir şekilde sağlam adımlarla yürümelerini tavsiye etmekten başka bir şey gelmiyor elimden.

8) Sektör temsilcilerimize ambalajlama çalışmalarına yönelik önerileriniz nelerdir? Tasarımcılar ile çalışanlarının avantajları nelerdir?

Tasarımcılarla çalışmak çok önemli ve gerekli ve hatta olmazsa olmaz ama asla yeterli değildir. Sektördeki oyunculara dinamik ve esnek ekiplere sahip olmalarını öneriyorum. Kemikleşmiş ve hiyerarşik görev tanımlarını unutup yerine esneyebilen iş ekipleri ile donanmalılar. Bu bağlamda ekiplerin esnek dokusunu oluşturabilecek, trend uzmanı gibi kilit kişilere ihtiyaç vardır. Trend uzmanları ekip içinde ne kişilerin ne de ürünlerin kemikleşmesine izin vermezler; ekibin esnek dokusunu oluşturur ve yaşatırlar. Trend uzmanları, ekibin her bir elemanının her bir iş konusunda fikir yürütebilmesi bağlamında yatay iş ortamını oluşturmakla başlayıp, ekibin dünyayı kollayan gözü kulağı olurlar. Beğenmek, beğenmemek gibi egosal bir durumun sonuca vereceği zararı bilirler ve buna izin vermezler. Mühendis ile tasarımcı veya mühendis ile ustabaşı arasında oluşabilecek sürtüşmelere engel olurlar. Amaçları ekibi yöneterek ortaya yaşayan ve üreyen,  asla kemikleşmeyecek ve üstelik bütün çalışanların ortaklaşa sahiplendikleri ürünler çıkartmaktır.


Özlem Devrim
Trend Uzmanı – Endüstriyel Tasarımcı
www.ozlemdevrim.com

15 Ocak 2015 Perşembe

PANTONE’DEN YILIN RENGİ : MARSALA 18-1438















Endüstriyel Tasarımcı / Trend Danışmanı
Uygulamalı Fütürist (Applied Futurist)

@trendssoul

Sayfa güncelleme tarihi : 10.01.2016

PANTONE’DEN YILIN RENGİ : MARSALA 18-1438

KIRMIZI, MOR VE KAHVERENGİNİN AHENKLİ DANSI;  MARSALA

2014 sonlarında Pantone,  2015 yılının rengini Marsala olarak açıkladı. Bu renk hakkındaki yorum ve eleştirileri o günden beri okuyoruz ve sanırım daha çok da okuyacağız. Çünkü marsala, basit bir karışımın çok ötelerinde bir karakter.  Yakın geleceğin değil, 10-20-30 yıllık gelecek dilimlerinin şifrelerini çözmeye çalışan bir trend uzmanı olarak söylemeliyim ki yılın renklerinin seçilmesinde kullanılan kriterleri bilmek / tahmin edebilmek mümkün. Fakat hangi rengin seçileceğini bilebilmek gerçekten imkansız; kriterleri bilmek yetmiyor.  Bunun başlıca iki sebebi var: birincisi, yılın renklerinin seçiminde sosyolojik, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ağırlıklı bir rolü, etkisi var fakat hangisinin baskın olacağı konusunda tam isabetli bir öngörü mümkün değil. Çünkü bu salt nesnel bir seçim değil, içinde subjektif ve göreceli pek çok unsuru barındırıyor. İkincisi, yılın rengini seçen tek bir otorite yok ve üstelik her bir otoritenin kendi içinde –kurumsal veya değil-  bir yapısı, kendine özgü bileşenleri ve bir seçim mekanizması var.  Bu nedenle burada, bu yazıda dürbünümü bırakıp, bilimsel ve akademik dokunuşlar katarak, toprak renkleriyle güçlendirilmiş bu koyu kırmızı renk,  marsala hakkındaki düşüncelerimi ve yorumlarımı yazmakla yetineceğim.  Pantone tarafından neden seçildiğini şimdi elbette biliyorum fakat önceden isabetli bir öngörüde bulunamazdım ve bu nedenle konuyu bu tarafından ele almayacağım.

Renklerin yaşamımız üzerindeki etkileri, başlı başına bir araştırma konusudur;  ispatlanmış psikolojik ve fizyolojik olumlu ve/veya olumsuz birçok etkileri vardır. Uzakdoğu’da on yüzlerce yıldır biliniyor olan renklerle tedavi uygulamaları, pozitivist felsefenin ağırlıklı olarak kabul gördüğü ilk dönemlerde batı dünyasında şüphe ile karşılanmış olsa da günümüzde bilimsel/deneysel olarak ispatlanmış yöntemler olarak kabul ediliyorlar. Uzakdoğu bu konuda o kadar uzmanlaşmıştır ki, besinlerin bile renklerine göre değerlendirildiği tedavi yöntemlerindeki isabet, bilim dünyasını bütünüyle şaşkınlığa uğratıyor ve modern insanda hayranlık uyandırıyor. Kırmızı renkli besinlerin, canlıların kan ve dolaşım sistemleri ile olan etkileşimi günümüzde bilimsel bir gerçeklik olarak kabul ediliyor. Yeşil bitkiler, sarı bitkiler ve benzerleri üzerine konuyu genişletmek gereksiz. Besinlerin renkleri ile canlıların fiziksel sağlıkları arasındaki ilişkiyi bir kenara bırakıp, marsala’ya geri dönelim.  Renklerin fiziksel sağlığımızdaki etkilerini okurun ilgisine bırakarak, renklerin ve burada özel olarak marsala renginin, ruhsal hayatımız ile olan ilişkisine bir göz atalım. Marsala’nın endorfin, seratonin gibi hormonlarımızla nasıl etkileşime geçebileceği üzerine fikir yürütelim.   
     
Marsala; canlılık, azim, kararlılık ve dinamizmin rengi kırmızı; toprağın ve doğallığın rengi kahverengi; asalet, lüks ve itibarın rengi mor, renklerinin karışımıdır. Bu karışımın, insanlar üzerindeki ruhsal etkilerini düşününce, Pantone’un belirlediği  marsala ile bu yılımızın canlı, dinamik, doğal, lüks ve itibarlı geçeceğini umabiliriz. En azından, bu yönde empozelere maruz kalacağımız çok açık.

Pantone tarafından 18-1438 ile kodlanan ve  “sade, zarif ve etkileyici” olarak tanımlanan Marsala,  toprakla güçlendirilen şarap kırmızısı rengini temsil ediyor; Pantone katalog, hiç de şaşırtıcı olmadık biçimde -diğer bütün renkler bir yana- her yıl benzerlerini okuduğumuz şiirsel yorumlarla dopdolu.  Renk, gerçekten çok güzel fakat elbette “en güzel” değil, çünkü sübjektif ağırlıklı tercihler “en” takısını asla alamazlar, genellenemezler.  Bu tarz tercihler, her türlü eleştiriye ve yoruma açıktırlar ve hiçbiri diğerinden aşağıda veya yukarıda, yanlış veya doğru değildirler. Yukarıda dediğim gibi, marsala’nın ruhsal hayatımız ile olan ilişkisidir bizim için önemli olan; içindeki kırmızı, kahverengi ve mordur bizi etkileyecek olan, marsala’nın kendisi bile olmayabilir bence.  

Marsala bana toprağıyla birlikte olgunlaşan dolgun siyah üzümleri anımsatıyor. Bu rengi elde etmek için sadece şarap kırmızısı, kırmızı, bordo, mor tonlarında dolaşmak yetmiyor bu tonları toprakla birleştirmek de gerekiyor. Marsala, adeta yuvasına yaprak taşıyan kızıl karıncalar gibi, gözümün önünde kadehe dolan şarap gibi doğal ve büyüleyici bir hikaye anlatıyor. İtiraf etmeliyim ki Pantone, rengin yaratabileceği duyguları çok güzel ifade etmiş. 

Pantone 2015 rengi, ilhamını Sicilya'nın MArsala şarabından alıyor. Bu şarap marsala köyünde saf alkol ile güçlendirilerek üretiliyor ve köyün geleneksel şarabı olarak birçok ülkeye satılıyor.

Marsala, renk ile ilgilenen uzmanlar tarafından iki ayrı kutupta değerlendiriliyor.  Şık ve zarif (elegant) bularak rengi sevenler kadar  “fazla ağır” hatta “kasvetli”  bularak antipati besleyenler de var.  Bence bu, seçilen rengin bir şansı çünkü zıt kutupları içinde barındırabilen unsurların başarı olasılıkları her zaman daha fazladır. Örneğin,  bazı uzmanlarca fazla ağır ve kasvetli bulunan bu renk, yaşını almış bir olgunluk içine girenlerce, sıcak ve ateşli bir tercih olarak gardroplarında en geniş yeri kaplayabilir. Genç olmayan nüfusun maddi imkanlarının daha fazla olabileceği varsayımı ile düşünecek olursak, rengi kullanacak kreasyonların getirisi hakkında kötümserliğe düşmek çok komik olur. Öte yandan bu renk, parlak ve mat altın tonlarla yan yana gelince bakanları antik öğeler, bakırlar, ağır ve iç gıcıklayıcı kokulu yağdanlıklar ile dekore edilmiş oryantal bir atmosfere de sürükleyebilir. Eh, bu atmosferi yaratmak isteyenler de elbette modacıların hedef kitlesidirler. Hiç değilse bu renk, kendi zıtları (veya kendi bileşenleri) ile birlikte kullanıldığında, sıcak ve ateşli bir görünüş yaratmak konusunda asla şüphe yaratacağa hiç benzemiyor, bu kesin.  Öte yandan,  doğal tatlı yeşil tonları, parlak turkuazlar, bej ve aydınlık toprak tonlarının dokunuşuyla birden bire en sade, en doğal haline bürünerek gençlerin sevgilisi de olabilir.
Marsala rengininin, kullanılacağı yüzeyin dokusu ile kuracağı ilişkiyi de ciddiyetle irdelemek lazım. Bu renk, her yüzey ile içli dışlı olamayacak kadar kendine özgü bir hava taşıyor.  İçinde taşıdığı toprağın ve doğallığın rengi kahverengi ile, kendinden organik desenli kumaşlara ağırbaşlı ve çok zevkli bir hava katacağı hiç tartışma götürmez. Fakat tam da karşıtı olarak, geometrik modern çizgileriyle futuristik izler taşıyan bir kumaşın fonu da olabilir.

Renk uzmanlarının  ‘like’ ya da ‘unlike’ edilmesini, hakkında net bir karar verilmesi gerektiğini düşündükleri bir ton olarak Marsala, tam anlamıyla sınırda bir renk… Bence, bütün başarısının sırrı da bu olacak. Yaratıcı sektörlerin tüm alanlarında farklı ortamlarda kullanılacak olan marsala, kullanıldığı yere ve rol paydaşlarına bağlı olarak farklı malzeme, doku, form, renk oyunlarıyla bezenerek yıl boyunca yaşam alanlarımızda bizimle birlikte olacak. Başarı rengin değil, zıtlıkları uzlaştırabilenlerin olacak.

Özlem Devrim
Trend Uzmanı  & Endüstriyel Tasarım
www.ozlemdevrim.com