2 Ekim 2014 Perşembe

CROWDSOURCING – KALABALIKLA GELEN YARATICILIK


 Crowdsourcing kavramı,  crowd (kalabalık, topluluk) ve outsource (belli işlerin konu ile uzmanlaşmış başka kişi ve kurumlara yaptırılması) kelimelerinin bir araya getirilmesinden oluşur. Kavramın anlamı “şirketin bir noktada bir işi kendi çalışanlarına değil, geniş kitlelere belli bir ödül karşılığında sunma ve onların önerilerini veya çözümlerini alma uygulaması” dır.
(TREND 5N 1K 2G, Özlem Devrim, Konsept Projeler dergisi, 2014 Ocak-Şubat sayısı)

Karşılıklı alışverişin mümkün olduğu bir ortam yaratılması crowdsourcing’in önemli bir parçasıdır. Kalabalıktan çıkan gürültü değil, kalabalığın gücünü yansıtan gür bir ses, anlamlı bir yorum duymak amaçlanır. Karşılıklı değer alış-verişi olarak katılımın yüksek oranda tercih edildiği söylenebilir. Ana fikrin fikirleri çoğaltması olan “Crowdsourcing” sisteminde bir araya gelmenin en kuvvetli sebebinin, maliyetleri düşürmek çabası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (TREND 5N 1K 2 G, Özlem Devrim, Konsept Projeler dergisi 2014 Ocak-Şubat sayısı)

Crowdsourcing: Kitle Kaynak kavramı üzerinde durmadan önce  inovasyon kavramını anlamak önemlidir. Birçok tanımı olmakla birlikte inovasyon, bir buluş, ürün ya da hizmetin fikir olarak kalmayıp ticarileşmesi halinde, yeni bir yöntem olarak kabul edildiği durumlarda ortaya çıkan, kabul gören bir kavramdır. İçeriğinde, çıktısının ticarileşmiş olması; mevcudu yerine yeni bir yöntemle yeni bir ihtiyaca cevap vermiş olması; öncekilerde çözül(e)memiş sorunların  çözülmüş olması... gibi temel şartları barındırması, olmazsa olmaz koşuldur. İşte tam burada, inovasyonun 2 temel kaynağı ortaya çıkar: açık ve kapalı inovasyon.

Kapalı inovasyon sisteminde, tasarımdan piyasaya sunuma kadar olan bütün süreç, firmanın içsel stratejileri doğrultusunda kendi ARGE yapısı içinde şekillenir. Ürüne inovatif sıfatını ekleyecek teori ve pratikler esnasında, dışarıdan destek alınmaz. Bu yöntemi, yazının ilgi alanı dışında kaldığı için burada kesmekte yarar var.

Bazen / bazı firmalar,  ihtiyaç duydukları beyin gücünü kendi kapasiteleri dışında araştırmak için açık inovasyona başvururlar. Açık inovasyonun temel amacı, içsel körlük de diyebileceğimiz, işletme içinde yaratıcı fikirleri sınırlandıran, bir kısır döngü ortaya çıkaran teknolojik veriler ile sosyal ve bilimsel sınırları ortadan kaldırmaktır. Salt tüketici konumundaki kitlelerden edinilen ham fikirler, istekler, hayaller, yorumlar... bütün girdiler neticede gene kapalı inovasyon sürecine dahil edilir ve teker teker incelenirler. Yukarıdaki tezi tekrar edecek olursak, inovasyonun açık ve kapalı olmak üzere iki temel kaynağı vardır, diyebiliriz. Fakat, bir başka açıdan bakacak olursak, açık inovasyon, kapalı inovasyonun bir girdisidir, tezi de yanlış değildir.

Burada bir parantez açıp, inovasyon kavramını felsefi açıdan ele alacak olursak, teknolojik veriler ile sosyal ve bilimsel sınırların, insanların yaratıcı fikirler üretmesine bir engel teşkil edip etmediği sorunsalı ile karşılaşırız. Genel olarak bütün insanların kastedildiği durumlarda bu soru, anlamsızdır ve cevapsız kalmaya mahkumdur. Bu cevapsız sorunsalı indirgemek ve sınırlarını belirtmek, kapalı inovasyon ile açık inovasyon arasındaki temel farkı daha iyi kavramamıza  yardımcı olabilir. Öncelikle yapmamız gereken, özel bir araştırma alanı söz konusu olduğunda, insanları iki alt gruba indirgemektir: mesleğinde (alanında) profesyonel ve mesleğin dışında.

Mesleğinde profesyonel insanlar kendi meslek alanlarında, yaratıcılık yeteneklerini ne derece kullanabilirler? sorusu ile devam ettiğimizde, yine iki alt koşula ihtiyacımız vardır: maaşla bağlanarak çalıştıkları mı yoksa kendisine ait ve bağımsız çalıştığı işyeri mi? Görülüyor ki bu sorulara genel bir cevap vermek imkansızdır çünkü bütün koşulların nesnel olarak ortaya konulması gerekmektedir. Böyle kavşaklar ortaya çıktığında tercih yapması gereken insan, firmanın en tepesinde ve eli taşın altında olandır. Kendi bünyesindeki ARGE ile devam edebilir. Dışarıdaki bir profesyonel kişi veya kuruluştan yardım alabilir. Her ikisine de güven duyamadığı veya kendince başka nesnel koşulları olduğunda, yapabileceği tek bir tercihi kalır: mesleğin dışındaki   insanlar arasında araştırma / istatistik yapmak.  Eğer elinde ham bir fikir varsa araştırma ve fakat bitmiş bir ürün varsa istatistik  yaptığını söyleyerek konuyu kısaca bağlamak mümkün. Hangi durumda olursa olsun bu, kalabalıkla gelen bir yaratıcılık yani Crowdsourcing olarak adlandırılan olgudur.

Crowdsourcing ne kadar güvenilir olabilir? Patron veya CEO, kişi veya kurul, her bir  firmadaki karar alıcının crowdsourcing neticelerini değerlendirmek ve eleştirmek zorunluğu vardır. Yukarıda değindiğimiz gibi, crowdsourcing aslında kapalı inovasyonun girdisinden başka bir şey değildir fakat ne derece güvenlidir? Temel şüphe kaynağı, crowdsourcing alanıdır: nerede ve ne zaman yapıldığı çok büyük önem taşır. Global olması düşünülen bir ürün için yerel anlamda bir crowdsourcing  felaket olabilir. Yerel kalacağı düşünülen bir ürün hakkındaki global ölçekli bir crowdsourcing ise rakiplere hediyeden başka bir şey olmaz.
Nesnel koşulların crowdsourcing yolunu engellediği veya şüpheyle yaklaşmayı gerektirdiği durumlar söz konusu olduğunda en güvenilir yol, bir trend uzmanından danışmanlık hizmeti almak olmalıdır. Profesyonel olarak veri toplayan ve değerlendirmek konusunda uzmanlaşmış kişi veya kuruluşların yorumları her zaman için daha güvenilir ve tarafsız olurlar. Ne yazık ki ülkemiz, crowdsourcing uygulamaları ve trend uzmanlığı ile trend danışmanlığı konusunda global ölçekte henüz çok kısırdır.

Kalabalıkla gelen yaratıcılık ve gücünün örneklerini de birçok projede görmek mümkün. Kimi zaman tüketicilerin, şirketlerin başlattığı kampanyalarda, yarışmalarda fikirlerini belirterek sürece katılımlarını izliyoruz. Kimi zaman da profesyonel olarak oluşturulan ekiplerin bazı projeler üzerinde odaklanarak ciddi çözümlere ulaşması ve yaratıcılıklarını karşılıklı sinerji ile arttırmalarına tanık oluyoruz. Focus grup çalışmalarının kapsamının genişletilmiş ve şirket sınırlarını dışına taşmış versiyonu olarak da düşünebileceğimiz bu sistemin çıktılarının amaçlarından birinin, sosyal müşterinin sosyal bir etkileşim içinde sesini duyabilmek olduğunu da söyleyebiliriz.

İşletme ile bağları bulunmayan ve dolayısıyla özgür fikir beyan etme şansına sahip olan kitle tarafından firmanın bile tahmin edemeyeceği kadar iyi fikirlerin gelme olasılığı her zaman çok fazladır. Üstelik firmaların bu iyi fikirleri firma içinde çözerek zaman ve maddi olanaklardan da kar etmesi olası sonuçlardandır. Sonuçta firma kitle kaynağı kullanarak sonuca odaklanmış bir proje süreci yaşayacaktır.  Tüm bu avantajların yanı sıra bilgi güvenliği dezavantajı da firmaların kendi güvenlik yapılarına, projelerinin şekline göre çözmeleri gereken bir problemdir.

Sosyal hayatımızın geride kalmış sayfalarındaki imece usulü karşılıksız yardımlaşmayı ve batı kültürlerindeki kazan-kazan (win-win) anlayışını anımsatan bu sistem henüz yaygın olarak kullanılmasa da geleceğin önemli bilgi kaynaklarından biri olarak gelişmeye açık bir alandır. Y kuşağı tüketici grubu gençler tarafından bilgi paylaşımı ve hayatın her alanında
var olabilmek anlamında önemli bulunduğu için artarak ilgi görüyor. Ulusal ölçekte büyük firmalarımızın bazı kampanyalarında istatistik ağırlıklı olarak uyguladığı bu sistem hakettiği konuma geldiğinde, ekonomik hamlelerin vazgeçilmezi olmaya adaydır.

Özlem Devrim
Trend Uzmanı
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı
www.ozlemdevrim.com