İZLENİMLER...
Sergi salonları, müzeler mimari malzemelerden inşa edilmiş
binalardır; bazıları duvarlarında sesleri, zeminlerinde farklı farklı kişilikleri
barındıran insanlarin ayak izlerini taşır; bazıları ise sadece dört duvardır
dilsiz bir ev sahibi gibi, olanca konukseverliğiyle ağırlar bir süreliğine
misafirini ve misafirinin ziyaretçilerini...
Sergi salonlarının boş duvarlar olmasının ardında, gelen her
misafir ile farkli bir kimliği yansıtma çabasindayken ondan beklenen bağ
dokusu, sorumluluk duygusuyla her yeni sergide farklı bir salon gorunur
neredeyse. "Abidin Dino, Bir Dünya" Sergisi'nde hissettiğim
yaşanmışlık duygusu eminim ki Sabanci Muzesi'nin ışıklandırmasından,
anılarından, sadeliğindeki asaletten kaynaklanıyordu. Dışarıda alabildiğine
yeşil, alabildiğine boğaz varken içeride sıcacık bir atmosfer dışarıdan kopup
içerideki etkinliğe kendinizi vermeniz icin en ideal zemini sunuyordu.
Sergiye girişte Abidin Dino karşıladı beni düsünceli bir sekilde,
fotoğraflar ve iki boyutlu kağıtlarda can bulan üç boyutlu çizgiler,
seramikler, heykelcikler o kadar duygusal ve yoğundu ki aydınlatmasından tutun
da tablolarin yerleşimine dek "Bir Dünya" isminin sergiye cok
yakışmış olduğunu düşünmeden edemiyorum. Üç kattan oluşan salonda tablolar,
resimler ve resimcikler, seramikler, çamurlar, karikatürler, sinema denemeleri
vs ...
Kimi resimler arayan herkesin kendini bulabileceği kadar çeşitli
her biri bir kişiliği yansıtan parmaklar ve çeşit çeşit yaşamları barındıran
ellerle dolu, kimilerinde yollara dökülen insanlar var çayırdaki yoncalar gibi,
kimilerinde ise aşkin dostluğun resmi....her bir parça sanki hayatın bir günü,
ayı, dakikası sanki Abidin Dino' nun ölüm saatinde durmuş guguklu bir saatin
topuzu gibi hayatın duvarlarından aşaği sarkıtılmıştı. Kimileri gölgeli,
kimileri heyecanlı, kimileri çok ama çok bizden, kimileri de kaçmaya
çalistiğimiz geçmişten geleceğe uzanan hayattan anlardı resimlerdeki.
Sergiye retrospektif demek istememişler çünkü içeride yaşayan,
soluk alan 'Bir Dünya' var...
Kediler özgür yaratıklar gerçekten; Cihat Burak ne de güzel
aksettirmiş tablolarına bu canlılığı, gururu ve asaleti; hatta, deli bakışlari
bile hissedebilmeyi... Gülümsüyorum, çünkü şöyle yazıyor "Kedi olarak
yapamayacağı tek kişi Turgut Özal'dır...." bu yazı bende naif bir ressam
cağrışımı yapmış olsa da diğer resimlerindeki mimari ögeler, hayatın
canlılığını, akışını yansıtan firça darbeleri fikrimi değiştiriyor. Cihat Burak
Retrospektif Sergisi’nde çamur, tablo, seramik, kuşevleri, yağlıgüreşler,
karafatmalar, sokak araları, kör kediler... ne ararsaniz var: çok hareketli bir
sergi, çok farkli yaşamları birleştiren bir insan, bir mimar, bir ressam, bir heykeltraş,
bir negri...
Guven Zeyrek'in resimleri bende yalnızlık duygusu oluşturdu.
Kalabalık olan resimlerde bile çığ gibiydi teklik ve getirdiği hüzün. Klasik
bir ressam, klasik bir tarz, yalnız bir adam, demek geliyor içimden; belki de
sergisinin, diğer gezdiklerim arasında çok sade kalmasından dolayıdır çünkü
diğer ressamlarda izlediğim çok yönlülük yoktu O’nun sergisinde; biraz
karanlikti renkler, figürler tekil ve hareketsizdiler.
Sergi salonu ışıklandırması olarak İş Sanat Kibele, Sabanci
Muzesi, Istanbul Modern karşılaştırması yapmak istediğimde, teknik açıdan
hepsini de yeterli buldum ancak Sabancı Müzesi’ ndeki sıcak atmosferi diğer
ikisinde ne yazık ki soluyamadım. İş Sanat, tam anlamıyla bir şirket lobisini
andıran, bir sanatseveri sarıp sarmalayabilmekten uzak, yapay bir atmosfere
sahip, üstelik ağırlıklı olarak tavandan aydınlatılan bir mekan. Hemen girer
girmez sergilenen tablolar ise, dışardan süzülüp gelen doğal ışık tarafindan
adeta rahatsız ediliyor gibiydiler; doya doya bakabilmek için kendimi çok
zorladım. Görevlilerin sıcacık ilgisini ise mutlaka dile getirmeliyim; son
derece nazik ve saygılı idiler. Istanbul Modern, konum olarak Sabancı Müzesi’ne
göre daha şanslı mı değil mi tartışmasına girenler de olabilir fakat bir gerçek
var ki Sabanci Muzesi, sanatseveri içine alana kadar dış atmosferi ve
sonrasında kendi cazibesini kullanıyor. İnsanı çevreden koparıyor, soyutluyor.
Ben, Sabancı’da iken Boğaz’a ne kadar yakın olduğumu hiç hissedemedim ama
İstanbul Modern’de iken, Boğaz ile tablolar arasında gittim geldim. Sabancı
Muzesi'nin bina ve çevre olarak Istanbul Modern'den daha sanslı olup olmaması
bir yana, bu şansına tamamen sırtını dönmüş olması beni daha bir büyüledi.
Emirgan sırtlarını ve bogazı unutturabilmek, gerçekten müthiş bir başarı. Bu,
belki de Dino’nun beni saran ruhunun etkisi idi ama bir gerçek var ki hiç
yadsıyamam: hayatta en çok sevdiğim yaratıklar kedilerdir ve ben şimdi Cihat
Burak’ın kedilerini bir kez de Sabancı’da seyretmek arzusu ile doluyum.
Tablo bildirişim elemanlari olarak Guven Zeyrek Sergisinde klasik
bir tarz olduğunu düşünüyorum. Istanbul Modern Cihat Burak Sergisi’ndeki tablo
bildirişim elemanları ise çok çesitli idi. Cihat Burak’ın kendine ait yazıları,
gazetelerden toplanmis haberler vs Türkce ve Ingilizce olarak gayet rahatlıkla
okunabilecek büyüklükte çıkartma yazı olarak duvarlara tabloların yanlarına
yapıştırılmıştı. Istanbul Modern'de audio hizmeti de veriliyordu, bu hizmetten
audio isareti olan tablolar icin faydalanabilmek mümkün. Uygulamada, ücret karşılığı
alınan bir phone ile o tabloya ait anlatılanları dinleme şansını
bulabiliyorsunuz. Sabanci Müzesi'nde boyle bir uygulama yok ama sergiye özel
konuşacak, fikrimi söyleyecek olsam, zaten Abidin Dino sergisi/kendisi
dillenmiş, kendi konuşuyor; para ödeyerek phone hizmeti almak gereksiz kalıyor
desem fazla abartmış olmayacağıma eminim...
Abidin Dino tablolarının bildirişimleri Cihat Burak ile benzer bir
tarzı taşıyor: şiirler, hikayeler, dost söylemleri var resim yanlarında ve
rastgele hissi veren ama özenle seçilmiş köşelerde. Tek farkla ki Abidin
Dino’nun hayatını ve eserlerini/objelerini anlatan detaylı açıklamalar daha
bol; kendi yazıları, sıcacık notları, dostlarının kendisi hakkındaki
düşüncelerini dile getiren satırlar ve çizgiler, olabildiğince zenginliği ile
bir hayata ait her şey... Cihat Burak Sergisi’nde ise ağırlıklı olarak gazete
küpürleri, dergilerde çıkan yazilar, notlar halinde resimlerin yanlarinda merak
edenlerini bekliyor.
Tabloların sunumu/sınıflandırılması konusunda diyebilirim ki Abidin
Dino Sergisi (yer yer kronolojik, ağırlıklı olarak sanatçının etkisinde kaldığı
akımlara yönelik veya kullandığı malzemelere göre) çok sistemli, akıcı ve bir
hayatı ziyaretcilere yaşatmak istercesine sürükleyici; Cihat Burak Sergisi
gayet başarili ve Guven Zeyrek Sergisi ise bir sanatçının teknik yeterliğini ve
sanatına hakimiyetini zaman içinde nasıl geliştirebildiğinin kanıtı olmak
iddiası/niyeti ile mükemmel idi.
Mekanın doğal ambiansı olarak İş Sanat Sergisi'nden çıktığınızda
kendinizi metropolün ortasında buluyorsunuz ve anında sanat silinip gidiyor;
geriye rahatsız edici bir trafik keşmekeşi kalıyor.
Istanbul Modern, sıcak tonlarla boyanmış duvarları ile canlı,
cıvıl cıvıl, modern bir ortam ve deniz kıyısında olmanın da avantajllarını
kullanan, adeta müze-ötesi bir mekan. Bu “ötesinde olmak” özelliği ile de her
etkinliğin yapılabilmesi avantajına sahip.
Sabancı Müzesi ise bogazın inci semtlerinden birinde denize nazır
olmakla kalmayıp oksijen deposu bir ormanın içine kurulmuş; bir müze için herşeyi
çok, çok fazlası ile kendinde barındırıyor.
NOT: Bu çalışma 2008 MSU Grafik Bölümü master sınavları için
hazırlanmıştır.
Özlem Devrim
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı
M.Ü.1997