Endüstriyel ürünleri; üretilme nedenleri / amaçları / şekilleri /
yöntemleri, tasarım / üretim süreçleri veya üretimlerinde kullanılan ham
maddeler / sektörler veya üretildikleri ülkeler... gibi onlarca ve belki
yüzlerce değişik açıdan ele alıp incelemek mümkün. Birbirleri ile tamamen iç
içe geçmiş bu bakış açılarından her hangi birini öne çıkararak veya bir sistem
içinde bir kaçını veya hepsini göz önüne alarak bir incelemeye / sınıflandırmaya
gitmek; endüstriyel ürünlerin tasarım / üretim / pazara sunulma aşamalarında
incelenmelerini sağlayan / kapsayan, yukarıda birkaç örneğini verdiğim bu
kriterleri kullanmak, bütünün tamamını görmeye / tüme varmaya yetmemekte ve
çoğu zaman yanlış anlaşılmalara da sebep olarak karmaşa yaratmakta;
"endüstriyel tasarım" eyleminin bir meslek ve hatta giderek bir bilim
dalı olup olmadığı tartışmalarına bile yol açmakta ve anlaşılmasını da
güçleştirmektedir.
Bu makalede, bu kriterlerin tamamen dışına çıkarak, endüstriyel
ürünleri "kullanımları esnasında enerji ile ilişkileri" açısından ele
alacağım. Ekte verdiğim üç tablonun, bu giriş bölümünün hemen sonrasında biraz
dikkatlice incelenmesi, yazının ilerleyen bölümlerinin daha kolay anlaşılmasına
katkı yapacaktır.
Endüstriyel Ürünlerin Enerjiye Göre Gruplandırılmaları
Dil içinde kullandığımız " makine, alet, araç, gereç, eşya,
mal vb. " gibi kelimelerin hepsi, biz farkında olsak da olmasak da,
aslında, bütün ürünlerin enerji ile ilişkilerini açıklarlar. Bu ilişki, bütün
ürünleri içine alacak şekilde, iki farklı gruba ayrılmıştır:
a. Basit / iş üretmeyen (enerjiyi dönüştürmeyen) endüstriyel
ürünler,
b. Bileşik / iş üreten (enerjiyi dönüştüren) endüstriyel ürünler.
Öncelikle belirtmeliyim ki, bu gruplandırma tamamen bana aittir;
adlandırılmalarında her hangi bir titizlik göstermeye gerek görmedim. Dileyen,
dilediği adı / kelimeyi kullanabilir.
Basit endüstriyel ürünlerin tasarımında, genellikle tek bir
disiplin / tek bir disiplinin ağırlığı vardır. Bileşik endüstriyel ürünlerin
tamamında, birden fazla disiplinin bir arada kullanıldığı görülür.Bu nedenle,
bu iki gruba ait ürünleri, farklı iki yöntemle düzenledim. Basit ürünlerin alt
sınıflandırılmalarını, kullanılan ham maddeye göre yaptım çünkü üretim disiplini
doğrudan doğruya hammaddenin işlenme özelliklerine bağlıdır. Tasarımcı,
kullanmayı / işlemeyi bildiği bir hammadde ile ilgili her türlü ürünü, başka
hiçbir disiplini kullanmadan elde edebilir. Oysa ki bileşik ürünlerde
kullanılan hammadde hem değişken / çeşitli ve hem de kullanılan disiplin birden
fazla olduğu için, alt sınıflandırmayı, ürünün kullanıldığı alana göre
düzenlemek zorunluluğu vardır.
Basit / iş üretmeyen endüstriyel ürünler, insanların kendi
enerjilerini kullanarak kendi ihtiyaçlarını doğrudan karşıladıkları; ürünün
kendisinin hiçbir şekilde başka bir enerjiyi kullanmadığı / enerjiyi
dönüştürmediği ürünlerdir. Bu bağlamda, bir mutfak bataryası ile bir seyahat
çantası veya bir kapı tokmağı ile bebe arabası veya bir bisiklet ile masa
arasında hiçbir farklılık yoktur. Kullanılan tek enerji insanın kendi
enerjisidir; kullanılan ürün, bu enerjinin, insanın kendisine bir
"fayda"ya dönüşmesini sağlamak için sadece bir "araç"tır.
Teknolojik gelişim, basit ürünlerle başlamıştır. İnsanın, kendi
enerjisinden başka hiçbir enerjiyi işe / faydaya dönüştürmeyi bilmediği
zamanlarda ürettiği basit ürünler, giderek bileşik ürünlerin yaratılmasında
kullanılacak bilgi / teknoloji dağarcığını doldurmuş ve böylece, insan
enerjisinden bağımsız, değişik enerjileri dönüştürebilen ( iş / fayda
üretebilen ) çeşitli bileşik ürünler yapabilmek mümkün olmuştur.
Bileşik / iş üreten endüstriyel ürünler, insanın, kendisine bir
fayda sağlamak üzere kullandığı, fakat ürünün kendisinin, bir başka enerjiyi
kullandığı / dönüştürdüğü, daha karmaşık / çok bileşenli ve bu özellikleri ile
de kendi başlarına "iş üreten" ürünlerdir.
Bileşik / iş üreten endüstriyel ürünler, iki alt gruba ayrılırlar.
a. Profesyonel amaçlı ürünler,
b. Ev-Büro tipi ürünler.
Bu alt sınıflandırma, gelişmiş ülkelerde endüstriyel tasarımın
bugünkü konumu açısından, özünde yanlış. Gelişmiş ülkelerde, (kalın çizgilerle)
artık böyle bir ayırım kalmadı. Sadece az gelişmiş ülkeler için geçerli, özel
bir durum. Çünkü, gelişmiş ülkelerde, teknolojinin olduğu her yerde endüstriyel
tasarım "kendiliğinden" var fakat gelişmemiş bir ülkede, teknolojinin
özgün / yerli ve her alanda olmadığı bir ekonomide, "endüstriyel
tasarım" da kendiliğinden / göreceli olarak bazen var ve bazen yok.
İnsanın, teknolojinin emekleme çağlarında, tamamını, doğrudan
kendisinin kullanmak zorunda olduğu bileşik (iş üreten) ürünlerin, bugün, bir
çoğunun, kendi başlarına çalışabilenleri yapılmaktadır. Bu açıdan bakarak bir
alt sınıflandırma yapmak, konunun daha iyi anlaşılmasına da katkı sağlayabilir:
a. Salt kendi kendine hizmet / fayda sağlayabilen ürünler,
(örneğin, çamaşır makinaları)
b. Mutlaka insanın kendisinin kullanması gereken ürünler, (
örneğin, traş makinaları)
Bu alt sınıflandırmayı incelemek, bu yazının konusu değil. Merak
duyacak olanlar için bir adres sadece. Bir endüstriyel tasarımcıyı
ilgilendiren, bir bileşik ürünün, enerjiyi dönüştürme eyleminde kendi kendine
yeterliğe / otomasyona ne kadar uyarlı / eğimli olup olmamasından daha çok,
sanata olan yakınlığı... Bu açıdan bakarak bir sınıflandırma yapmak,
endüstriyel tasarım mesleği için bir zorunluluk. Bu duygu ve amaca uygun
olarak, ekte yaptığım
tablolarda, sanatsal bir çabayı gerektirmeyecek yoğunlukta
işlevsel özellikleri ile ön plana çıkan / üretilen / kullanılan endüstriyel
ürünlere yer vermedim (otomotiv sanayiini ise özellikle hiç dikkate almadım).
Benim mantığıma göre yer alması gereken pek çok ürünü de eklemeyi unutmuş
olabilirim. Ancak, bu tabloları zenginleştirmek açısından herhangi bir çabayı
da kendimce gerekli görmüyorum. Bugün için doğru / eksiksiz olsa bile,
gelecekte yanlış / eksik olacağı kesin bir tablo için fazla zaman harcamaya
gerek yok. Bu yazının, varmak istediği amaç, çok daha başka; tablolar ise
sadece birer araç. Okunmaları ve incelenmeleri, bu yazının amacına ulaşması
için gerekli; sonrasında, dileyen istediği amaçla yararlanabilir /
geliştirebilir / unutabilir.
Teknolojik Girdap
Teknolojik gelişim, basit ürünlerle başlamıştır. Her ürünün bir
ustası, her ustanın en az bir çırağı olmuş ve yapım teknikleri ile işlevsel /
estetik özellikler, nesilden nesile giderek güzelleşen / özgünleşen bir süreç
içinde gelişmişlerdir. Her devir, kendi basit ürünlerini de yaratmış ve
yaratmaktadır / bu böylece de sürüp gidecektir. Kazma / keser / mala / gönye
gibi aletler, başlangıçtan beri vardılar, yarın da var olacaklar /
üretileceklerdir fakat bir ütü masasının geçmişi, ütünün icadından sonra başlamıştır;
iş üreten bir endüstriyel ürün, kendi basit gerecinin de üretilmesinin sebebi
olmuştur.
Basit / iş üretmeyen ürünlerin endüstriyel olarak / seri halde
üretilmeleri; teknolojinin, hiçbir estetik kaygı taşımaksızın, çoğu zaman
bilimin de önünde giderek yaptığı, profesyonel amaçlı buluşlardan sonrasına
rastlar. Teknoloji, enerjiyi dönüştürmeyi becerdikten sonra, bir yandan kendi
kendisini tek tek kopyalarken (CNC makinalarda olduğu gibi) bir yandan da basit
ürünlerin endüstriyel üretimlerine başlamıştır. Teknolojinin, kendi kendisini
de endüstriyel olarak kopyalamaya / üretmeye / geliştirmeye başlaması ile
ortaya çıkan kapasite, çılgın bir tempo ile basit ve ev-büro tipi endüstriyel
ürünlerin tasarlanması ve üretilmesi sürecini başlatmış ve bu süreç, yukarıda
ütü masası örneğinde olduğu gibi, kendi basit ürününü / gerecini yaratmıştır.
Bugün, gelişmiş olan ülkelerde endüstri, fasit / kısır bir çember çizmektedir:
Basitten gelmiştir fakat artık kendi basitini yaratmaktadır.
Teknolojinin bu hareketi, yükselen bir grafik eğrisi, bir trend
değildir; bu hareket, derinliğini, çapını ve hızını giderek arttıran bir
girdap, bir fasit / kısır çemberdir. Enerjisini, teknolojisinin sürekli olarak
kendisini kopyalamasından / üretmesinden / geliştirmesinden / yenilemesinden
alıyor; her nesil bir öncekinden daha iyi oluyor.
Az gelişmiş ekonomiler ise teknoloji üretemiyorlar. Satın
aldıkları teknoloji, kendisini aynen kopyalıyor fakat dışlarında / ötekilerde,
sürekli olarak üreyen / gelişen / yenilenen bir teknoloji var; üstelik daha
hızlı, daha ucuz, daha verimli... Geri kalmış bir ülke için yapılacak tek şey
var, o dışarıda yenisi üreyen eski teknolojiden bir tane daha satın almak veya
fason üretim yapmak!.. Aksi halde bu dönüşe ayak uyduramayacaklar. Eskiyen her
teknolojiyi satın alıp kullanmakla, geri kalmış ülkeler, bu girdabın da gıdası
oluyorlar. Sanayi devrimini yapmış ülkeler, kendi aralarında bilgi / teknoloji
transferi / değiş tokuş yapıyor veya ortaklaşa kullanıyorlar. Hemen hemen
hiçbir bilgi / teknoloji, sanayileşmiş ülkelerden her hangi birinin tekelinde
değil; fakat hepsinin ortaklaşa tekelinde !...
Sanayi devrimini yapan ülkelerde bilgi ve teknolojinin dünden
bugüne lokomotif gücü, havacılık / uzay araştırmaları alanında yapılan
çalışmalardır. Bu ülkelerin incelenmesi durumunda, hepsinde var olan bir ortak
paydayı görmemek mümkün değildir: istisnasız hepsi de dünya savaşlarına aktif
olarak katılmışlardır. Bu yazının amacı, böyle çok geniş / derin bir konuyu
incelemek değil fakat basitçe "harp sanayii" olarak
adlandırılabilecek bir lokomotif gücün varlığına dikkat çekmektir. Çünkü bu
güç, basitten gelmiş ve bugün kendi basitini yaratmakta olan bilgi / teknoloji
girdabının enerjisini sağlayan en önemli unsurdur. Teflon, micro-wave, cep
telefonu, internet.... ilk akla gelebilecek örneklerden birkaçıdır.
"Endüstri Ürünleri Tasarımı" nedir?
Endüstri Ürünleri Tasarımı, bu girdabın sularında, bir renk ve
ışık gösterisidir: bu girdabın cazibesidir. Vazgeçilmesi mümkün değildir.
Fakat,gelişmiş ülkelerde, girdabın enerjisi tasarımdan gelmiyor. Tasarımın renk
ve ışık gösterisinin sırrı, tasarımın kendisinden değil, girdabın dönen
sularından / enerjisinden geliyor. O girdap dönmeyecek olsa, nasıl ki artık bir
"girdap" olmayacaksa "tasarım" da olmayacak (endüstriyel tasarımın
bir bilim dalı / ana bilim olup olmadığı tartışmalarının kökeni de budur).
Çünkü tasarımın ışığını yansıtan, gösteriye dönüştüren sır, girdabın (dönüşen)
enerjisi. Burada, özellikle vurgulanması gereken şey, tasarımın doğuşu ve
gelişimindeki "kendiliğindenlik". Az gelişmiş / teknolojisi geri veya
ithal bir ülke ekonomisine tasarımın kendiliğinden yerleşmesini beklemek, bu
nedenle sadece bir hayal. Önce tasarım bilincini oluşturup, sonra teknolojinin
gelişmesini beklemek ise, bu bilinci almış potansiyelden verim alamamak demek;
basit ürünlerden başka neyin ışığı olabilirler ki !..
"Yapay Süreç" Zorunluluğu
Sanayi devrimini yapan ülkelerin sahip olduğu bilgi / teknoloji
ile, sanayisi gelişmemiş bir ülkede "ayakları yere basmıyor" diye
horlanan, proje aşamasındaki bir tasarımı bile üretmek mümkün !.. Bu, yumurta
ile tavuk meselesine hiç benzemiyor; teknolojinin tasarımdan önce olduğunu
kabul etmek gerekiyor. Az gelişmiş bir ülkenin sorunu, bu fasit çemberde yerini
nasıl alabilir ve koruyabilir, sorunudur; teknolojik gelişimi esnasında
kendiliğinden oluşmuş endüstriyel tasarım bilincini / bilimini / mesleğini,
teknolojiyi ithal eden bir ülke ekonomisine nasıl enjekte edebilir, sorunudur.
Bu ülkelere, harp sanayilerini geliştirmelerini tavsiye etmek, bu yazının
amacını aşar. Tasarım bilincinin ekonomiye nasıl kazandırılabileceği ve bunu
(kişisel ve toplumsal bazda) yapmak zorunda olanların hangi yolu izlemeleri
gerektiği konusunda ciddi araştırmalar yapılmasına bir teşvik olmak, bu yazının
esas amacıdır.
Bilimsel / teknolojik olarak gelişmemiş bir ekonomide, "alan
kayması" olarak adlandırılabilecek, farklı mesleklerin aynı sektörde /
alanda yoğunlaşmaları / çalışmaları olarak tanımlanabilecek olgu, basit (iş
üretmeyen) endüstriyel ürünlerin tasarım ve üretimlerinde görülür. Grafikerler,
mimarlar, iç mimarlar, endüstriyel tasarımcılar, makine / elektrik / elektronik
mühendisleri, moda / tekstil tasarımcıları, ressamlar, makine teknik
ressamları, alaylılar... iç içe geçmiş bir durumda, basit ürünlerin her birinde
görülebilirler.
Bu beyin zenginliği, bu tür ürünlere de inanılmaz bir zenginlik
getirir. Burada, yerel teknolojinin sınırlarını aşamayan bir
"kendiliğindenlik" vardır; tıpkı bir zamanlar bugünün gelişmiş sanayi
ülkelerinde olduğu gibi, piyasa kendi içinde kendi görünmez koşulları ile
çalışmakta ve gelişmektedir. Eğer "endüstri" denilen şey, bu basit
ürünlerle sınırlı kalsa ve sanayi devriminden bu yana geçen kayıp zamanlar
olmasaydı, hiçbir az gelişmiş ülke ekonomisi için, tasarım bilincinin ekonomiye
nasıl kazandırılabileceği; bunu yapmak zorunda olan ülkelerin hangi özgün yolu
/ yöntemi izlemek zorunda oldukları, üzerinde ciddi araştırmalar yapılması
gereken bir problem olarak ortaya çıkmayacaktı. Açıkça görülmesi ve kabul
edilmesi gereken olgu, basit ürünlerde yaşanan bu "kendiliğindenlik"
ve zenginliğin, az gelişmiş bir ülke için hayati önem taşıyan teknolojik
girdabın oluşturulmasında ne yazık ki asla yeterli olamayacağıdır. Kendi
doğallığı içinde bugünün gelişmiş ülkelerinde teknolojiden sonra gelen tasarım
biliminin / bilincinin, planlı ve sistemli bir biçimde "yapay bir
süreç" yaratılarak teknoloji ile birlikte / paralel olarak geliştirilmesi
zorunluluğu vardır.
Kendiliğindenlik, az gelişmiş bir ülke ekonomisi için asla
söz konusu edilemez; gelişmiş bir ülkenin endüstriyel tasarıma bakış açısı ile
bugün ekonomisi ve sosyal hayatında tasarıma verdiği konum, olduğu gibi kopya
edilemez. Endüstri ürünleri tasarımı, gelişmiş bir ülkedeki konumu ile (çok
doğru olarak) bir bilim dalı olarak kabul görmeyebilir; uygulayıcıları için bir
meslek tanımı bile yapılmasına gerek görülmeyebilir. Tasarım yapanlar için,
hiçbir şekilde "oda" kurmak gerekliği de söz konusu edilmeyebilir. Bu
tür örneklerin olduğu gibi kabullenilmesi ve az gelişmiş bir ülkede aynı
kuralların / görüşlerin yerleşmesi için uğraş verilmesi, boşuna bir bekleyiş ve
yapay bir süreç yaratılması gereğini görememektir / görmezden gelmektir.
Endüstri Ürünleri Tasarımını, her az gelişmiş ülke, kendi yerel / doğal
koşulları ile tarif etmeli, kendi durum tespitini yaparak ekonomisine
(teknoloji ile paralel olarak) kazandırmalı ve uygulamalıdır; aksine durum,
teknolojinin olmadığı yerde tasarımın kendi başına bir hiç olduğunu görmezden
gelmek, ancak teknolojik girdapta bir ışık ve cazibe / çekim kaynağı olabileceğini
inkar etmek, teknolojinin önceden gelişmesini bekleyerek tasarımı basit
ürünlere, tasarımcıyı ise çaresizlik / ümitsizlik ve hayal kırıklığına mahkum
etmektir.
Pazar Ekonomisinde Tasarımın Gücü
Yüksek teknolojiyi doğrudan kendisi üretemeyen / gelişmiş
ülkelerle ortaklaşa kullanamayan bir ekonomi için, salt profesyonel amaçlı (iş
üreten) endüstriyel ürün üretiminde özgün tasarım kullanmak, ne yazık ki,
uygulamada bir hayaldir, olanaksızdır. Böyle bir ekonominin, ithal veya yerli
teknolojilerle bile artık kolayca becerebileceği, ev-büro tipi (iş üreten)
endüstriyel ürünlerin üretiminde özgün tasarımdan kaçınması / kopyacılık
kolaylığına düşmesi, tasarım ithal etmesi veya fason üretim yapması,
intihardır. Fakat, bütün endüstriyel tasarım potansiyelinin sadece basit (iş
üretmeyen) endüstriyel ürünlere mahkum edilmesi, salt bu alanda kullanması ise,
tek kelime ile "komik" tir. Teknolojinin basitten geldiği ve artık
kendi basitini yaratmaya başladığı tezini doğru kabul etmek, az gelişmiş bir
ekonominin bugün basitten yola çıkması gerektiğini kabul etmek demek değildir.
Her tez, kendi özel zamanı kendi özel yeri ve kendi özel koşulları altında
doğru olabilir. Az gelişmiş bir ekonomide, bileşik (iş üreten) herhangi bir
yerel üründen beklenen, ürünün, ithal örneği ile aynı güç / kapasite /
işlevselliğe sahip olmakla birlikte, daha ucuz olmasıdır. Dışarıya döviz
ödememek, ucuza almak uğruna yerel müşteri, estetik hiçbir kaygıya itibar
etmez. Örneğin, bir mobilya üreticisi için, kullanacağı herhangi bir makinanın
estetik görünümünün, öncelikli hiçbir anlamı yoktur. O mobilya makinası
üreticisinin ise, elindeki eski teknoloji nedeni ile, zaten ithal makinaların
estetiği ve hatta işlevselliği ile yarışacak durumu da yoktur. İhracat şansı
olmayan ürün, o ekonominin intiharıdır.
Ev-Büro tipi (iş üreten) endüstriyel ürünler ve hatta basit (iş
üretmeyen) endüstriyel ürünler, bazen inanılmaz şekilde, yerli üretimlerin
maliyet fiyatına yerel pazarlara çıkabilirler. Yerli üreticinin, canını dişine
takarak üretim yapabildiği alanlarda, ithal mallar pazarda yer kapabilmek için
fiyatlarını ucuzlatabilirler; yerli üreticiyi fasonculuğa zorlar / teşvik
ederler fakat hiç tartışmasız üstün oldukları alanlarda asla taviz vermezler.
Az gelişmiş ülkelerde, tasarımdaki zenginlik ve kendiliğindenlik, basit ürünler
alanında görülür fakat bu tür üretimlerin o ülkenin ihracat potansiyeline
yapacağı katkı, fazla bir değer taşıyamaz. Olsa olsa tasarımcısına kişisel bir
getiri sağlayabilir. Kavgalar, kıskançlıklar, mesleği sahiplenmeler, şikayetler,
yarışmalar, ödüller, tescil / patent mücadelesi, şan ve şöhret... her şey bu
basit ürünlerin tasarımında görülür; hatta teşvik edilir ve gelişmiş insan
potansiyeli harcanır gider.
Tasarımcının Kişisel Sorumluluğu
Az gelişmiş ülkelerde, birleşik / iş üreten endüstriyel ürünler
alanında teknolojik girdabı yaratmaya çalışan yatırımcılar, hiçbir
sorumlulukları olmamasına rağmen, girdabın ışığını da mühendislerin yaratmasını
beklerler. Pazar ekonomisinde bu, onlardan çok fazla şey
beklemektir fakat pazar ekonomisinde tasarımın gücünü de görmezden
gelmek demek değildir. Hiç şüphe yok, o girdabı aydınlatmaya hevesli gönüllü
bulmak / yetiştirmek / teşvik
etmek, dış pazarlarda yer almak isteyen yatırımcıların değil,
öncelikle doğrudan bu mesleğin lisansını taşıyan insanların / aydınların
problemi olmak zorundadır.
Bu alanda "tasarımcı" sıfatı, akla gelebilecek her
meslekte kullanılır fakat her nedense lisanslı tasarımcılar hiç kıskançlık
belirtileri göstermezler. Kendi meslekleri tanımına giren alanları, özellikle makine / elektrik / elektronik mühendisleri ile el ele /
sırt sırta vererek çalışmaları gereken fabrika alanlarını tamamen boş
bırakarak, mimarlık ağırlıklı atölye çalışmaları yapmayı tercih ederler. İş
ilanlarında tarif edilen işin içeriği ile o iş için aranılan kişide olması
istenilen lisansın uyumlu olup olmadığını hiç sorgulamaz; "tasarım
mühendisi" gibi bir başlık altında aranılan kişinin aslında çoğu zaman
kendileri olduğunu anlamaz fakat "tasarım elemanı" lafına da son
derece alınırlar. Kendi mesleklerini tanıtmak konusunda ilgisiz ve sorumsuz
kalmanın, yaşadıkları ülke ekonomisine kaybettirdiği rekabet / ihracat
potansiyelinin, kendi doğal döngüsü içinde kendi mesleklerini
"ressamlık" gibi bir anlayışa dönüştürdüğünü de görmez, hatta
"bizi kimse anlamıyor" şikayetleri yaparlar.
Mesleğin doğru anlaşılmamasının ve hatta çoğu mühendis /
mühendislik disiplini tarafından dışlanmasının ve salt ressamlık / sanatçılık
olarak görülmesinin en çarpıcı sebeplerinden biri, bazı endüstriyel tasarımcıların, özellikle kendilerini
"ressam" gibi görmelerinden / davranmalarından da kaynaklanır. Kabuk
tasarımında, tıpkı mimarlıkta da olduğu gibi, üç yöntem vardır: Dıştan içe,
içerden dışarı ve her ikisi birden. Bir endüstriyel tasarımcının, ürünün içini
/ iç mekanizmasını (teknolojik bilgi yetersizliği veya sorumsuzluğu ile) hiç
dikkate almaksızın salt kabuk olarak tasarlaması / konsept oluşturması ve
kabuğun içinin bu konsepte cad/cam operatörü veya mühendis ve hatta bir başka
endüstriyel tasarımcı tarafından uydurulmasını beklemesi, içerden dışarı çıkmak
zorunda olan teknik eleman veya mühendis tarafından kabuğun formunun
(teknolojinin sabit değerleri veya evrensel / yerel yetersizliği nedeniyle)
değiştirilmesine, ilk konseptin bir resim durumuna indirgenmesine ve
endüstriyel tasarımcının ve mesleğin de saygı yitirmesine neden olur.
Teknoloji ile işbirliği yapmayan, teknolojik girdabı
aydınlatmayan, bilimsel-teknolojik taban üzerinde icra edilmeyen bir meslek,
ancak sanatçılıktır / kutsaldır fakat endüstriyel tasarım değildir.
Sonuç
Tasarım eğitimi, az gelişmiş bir ekonomide, öğrenci ile üreticiye,
iki ayrı koldan verilmeli. Yasa koyucu ile öğretim görevlileri, uyum ve
işbirliği içinde bu eğitim için birlikte çalışmak zorundadırlar. Kendiliğinden
doğmamış / gelişmemiş tasarım bilincini, eğitim sistemi ve ekonomiye /
teknolojiye kazandırmanın tek bir yolu vardır: planlı / sistemli eğitim
programları ile özgün tedbirler / yaptırımlar / teşvikler uygulamak.
Unutmamak gerekir ki, tasarımcı ile üretici arasında, ekonominin
arz-talep kanunları vardır. Basın-yayın organlarında, salonlarda, sergilerde /
fuarlarda... üreticilere tasarımın gerekliliğini göstermenin / kabul ettirmenin
tek yönlü ve kısır bir çabadan öteye geçebilmesi için, yasa koyucunun kendi
üzerine düşen görevleri yerine getirmesi de yetmez. Zaten bu yazının amacı,
madalyonun bu yüzü ile ilgili değil. Çünkü; çabaların meyve verdiğini,
tasarımcının değil, tasarım bilincinin kabul gördüğünü, yasa koyucunun bütün olanakları üreticinin
önüne serdiğini ve üreticinin "talep" yaptığını varsayalım. Arz
nerede?.. Bir avuç gönüllü çalışan, çoğunluğu öğretim üyesi tasarımcıların
arkasında, piyasa taleplerine cevap verebilecek bilgi birikimi / yetenek ve
bilince sahip (ve hevesli) kaç tasarımcı / tasarım öğrencisi var ?..
Az gelişmiş bir ülkede tasarımın evrensel aşamaya gelebilmesi,
otorite -tasarımcı - imalatçı / ihracatçı üçgeninde tasarım bilincinin birlikte
oluşturulmasına bağlıdır. Ancak, üçüncü unsur, imalatçı / ihracatçı ayağı (KOBİ),
bu üçgende edilgen bir rol taşımaktan öteye gidemez. Tasarımcıya olan bilinçli
talebi diğer iki ayak tarafından karşılanmadığı zaman, ya tasarımı ya da
doğrudan ürünü ithal etmekten veya fasonculuktan başka hiçbir çıkar yolu
olmayacaktır.
Gelişmiş ülkelerdeki süreçleri aynen yaşamaya çalışmak ( bu
süreçlerin yaşanmasını beklemek ), bugün uygulamakta oldukları tasarım eğitimi
/ disiplini / yol ve yöntemleri ile tasarıma bakış açılarını ve hatta
kullandıkları dili bile olduğu gibi kopyalamak, girdabın hep dibinde kalmak
demek.
Az gelişmişliğin toplumsal ve ekonomik sorunlarının farkında ve
mesleki sorumluluk bilincine sahip aydın tasarımcılarımızın tartışması
gerekiyor.
Bu makale, Bileşim
Yayıncılık, Fuarcılık ve Tanıtım Hizmetleri A.Ş.'ye ait Makinatek Dergisinin
Eylül 2004 tarihli 83 nolu sayısında yayınlanmıştır.
Özlem (Yan) Devrim
Endüstriyel Tasarımcı / Trend Danışmanı
Uygulamalı Fütürist (Applied Futurist)
Uygulamalı Fütürist (Applied Futurist)
@trendssoul
Sayfa güncelleme tarihi : 10.01.2016
Sayfa güncelleme tarihi : 10.01.2016